Mukaddime eserinin çevirisini yapan kimdir ?

Emirhan

New member
Mukaddime’nin Çevirisi: Farklı Kültürlerin Aynasında Bir Yolculuk

Selam dostlar,

Geçenlerde bir tartışma sırasında “Mukaddime’nin çevirisini kim yaptı?” diye bir soru çıktı ortaya. Basit gibi görünen ama derin bir soru bu. Çünkü İbn Haldun’un “Mukaddime”si sadece bir kitap değil, bir medeniyet aynası. Onun çevirisini kim, nasıl, hangi düşünceyle yaptı — bunlar eserin anlamını bambaşka boyutlara taşıyor. Bu konuyu biraz farklı kültürlerin ve toplumların penceresinden ele almak istedim. Buyurun, birlikte düşünelim.

Mukaddime ve Onun Evrensel Dili

Öncelikle hatırlayalım: “Mukaddime”, 14. yüzyılda yaşamış büyük düşünür İbn Haldun’un, insanlık tarihini ve toplumların yükseliş–çöküş döngüsünü anlattığı eşsiz bir eserdir. Kimi tarihçiler onu “sosyolojinin babası”, kimileri “tarihin filozofu” olarak görür.

Eserin Arapça özgün hali, İslam medeniyetinin bilimsel düşüncesini Batı’ya taşıyan köprülerden biri olmuştur. İşte bu noktada, çeviri yalnızca bir dil aktarımı değil, bir medeniyet alışverişi hâline gelir. Çünkü bir kelimenin bile yanlış ya da farklı çevrilmesi, o kültürün dünya görüşünü etkileyebilir.

Batı Dünyasında Mukaddime: Akıl, Sistem ve Bireysel Başarı

Mukaddime’nin Batı’daki serüveni, 17. yüzyılda başlamıştır. Fransızca, Latince ve İngilizceye yapılan çeviriler, özellikle Avrupa’da tarih ve sosyoloji anlayışını derinden etkilemiştir. İlk sistemli çevirilerden biri Baron de Slane tarafından 19. yüzyılda Fransızcaya yapılmıştır. Bu çeviri, Batı’nın gözünde İbn Haldun’u “Doğulu bir Montesquieu” konumuna getirmiştir.

Batı toplumları Mukaddime’yi okurken, eserin “rasyonel” ve “sistematik” yönüne odaklanmıştır. Onlar için İbn Haldun, insan toplumlarını tıpkı bir bilim insanı gibi inceleyen bir figürdü. Burada özellikle erkek akademisyenlerin tutumu dikkat çeker:

– Onlar Mukaddime’yi “bilimsel başarı” örneği olarak ele almış,

– Eseri bireysel deha, mantık gücü ve akılcı analiz bağlamında yorumlamışlardır.

Yani Batı’da Mukaddime, erkek egemen entelektüel kültürün bir simgesi hâline gelmiştir. Çeviri, sadece kelimeleri değil, zihinsel çerçeveleri de taşımıştır. Bu durum, eserin Batı’da bireysel başarı odaklı bir kimliğe bürünmesine yol açmıştır.

Doğu Dünyasında Mukaddime: Toplum, İlişki ve Kaderin Dokusu

Doğu kültürlerinde ise Mukaddime bambaşka bir yankı bulmuştur. Arap dünyasında İbn Haldun, yalnızca bir filozof değil, aynı zamanda toplumun ahlaki düzenini anlamaya çalışan bir bilge olarak görülür. Türkçeye yapılan çevirilerde bu fark açıkça hissedilir.

Türk düşünce geleneğinde, Mukaddime’nin en çok bilinen çevirilerinden biri Zahide Ay’ın ve Süleyman Uludağ’ın yaptığı modern Türkçe yorumlardır. Ancak en bilinen tarihî çeviri Zahide Ay’dan önce, Zakir Kadiri Ugan tarafından yapılmıştır. Ugan’ın çevirisi, sadece akademik değil, kültürel bir bağ kurma çabasıdır.

Burada özellikle kadın araştırmacıların yorumları dikkat çeker: Kadın entelektüeller, Mukaddime’yi bireysel değil, toplumsal bir hikâye olarak okur. Onlara göre İbn Haldun’un asıl gücü, insan ilişkilerini, dayanışmayı ve kültürel sürekliliği anlatmasındadır.

Bu yönüyle Doğu’da Mukaddime, erkeklerin “akıl ve düzen” merkezli bakışından farklı olarak, kadınların empati ve toplumsal bağ vurgusuyla yeniden anlam kazanmıştır.

Kültürlerarası Çeviri: Bir Dilden Diğerine, Bir Zihinden Ötekine

Dil, sadece kelimeleri değil, kültürel bilinçaltını da taşır. Mukaddime’nin Arapçadan Fransızcaya, oradan Türkçeye veya İngilizceye çevrilmesi, adeta bir “dil yolculuğu”dur.

Bu yolculukta Batılı çevirmenler, İbn Haldun’un akılcı yanını öne çıkarırken; Doğulu çevirmenler, onun manevî ve toplumsal yönünü vurgulamıştır. Aynı metin, iki farklı dünyada iki farklı yankı üretmiştir.

Tıpkı bir atın sürücüsüne göre farklı yönlere gitmesi gibi, çeviri de kültürün elinde farklı bir ruha bürünür. Mukaddime, bu anlamda hem Batı’nın bilimsel zihniyetiyle hem de Doğu’nun manevi sezgisiyle konuşan nadir eserlerden biridir.

Erkekler ve Kadınlar: Mukaddime’ye İki Ayrı Yolculuk

Eserin yorumlanışında cinsiyet temelli bakış farkları da dikkat çekicidir.

Erkek akademisyenler genellikle Mukaddime’yi bir başarı modeli, bir “entelektüel sistem” olarak görür. Onlara göre çevirmen, kelimeleri birebir doğru aktardıkça görevini yerine getirmiştir.

Kadın akademisyenler ve kültür yorumcuları ise daha farklı düşünür. Onlar çevirinin kelimelerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda bir “duygu aktarımı” olduğunu savunurlar.

– “Bir kültürün ruhunu çevirmek, kelimelerden daha fazlasını gerektirir.”

– “İbn Haldun’un sözlerinde sadece akıl değil, insana dair bir sezgi de vardır.”

Bu fark, aslında toplumların dili ve anlamı nasıl kurduğuna dair derin bir ipucu verir. Erkeklerin bireysel başarıya, kadınların ise kültürel sürekliliğe odaklanması, Mukaddime’nin küresel algısını da biçimlendirmiştir.

Yerelden Küresele: Çeviri Bir Kimlik Meselesi

Her çeviri, bir kimlik inşasıdır. Türkçeye yapılan çeviriler, Batı dillerindeki versiyonlardan farklı olarak, “bizim” toplumsal hafızamıza seslenir.

Çünkü Türk okuyucu için İbn Haldun, yalnızca bir Arap düşünürü değil; Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bir düşünce mirasının parçasıdır.

Küresel dünyada Mukaddime, farklı toplumların kendi dillerinde yeniden doğmuştur:

– Batı’da “bilimsel akıl” olarak,

– Doğu’da “toplumsal ruh” olarak,

– Türkiye’de ise “tarihle gelecek arasındaki köprü” olarak.

Tartışmaya Açık Soru: Çeviri mi Dönüştürür, Kültür mü?

Peki sizce hangisi daha etkili: Bir metni çeviren kişi mi onun anlamını belirler, yoksa o metni okuyan toplum mu?

Zakir Kadiri Ugan gibi çevirmenler Mukaddime’yi Türk düşünce geleneğine nasıl taşıdı?

Batı’nın rasyonel çevirileri, Doğu’nun sezgisel yorumlarıyla birleştiğinde ortaya nasıl bir insanlık panoraması çıkar?

Belki de çeviri, aslında insanlığın kendi hikâyesini yeniden anlatma biçimidir.

Ve belki de İbn Haldun’un dediği gibi, “her toplum kendi aynasında kendini görür.”

Mukaddime’nin çevirisi, bu aynaya bakan her kültürün kendi suretini keşfetme yolculuğudur.